"FOUCAULT SARKACI"- UMBERTO ECO
"Umberto Eco" benim için hep özel olmuştur.. Belki ilk okuduğum romanı "Gülün Adı"ndan ya da güzellik ve estetik üzerine olan sanatsal kitaplarından ve de Foucault Sarkacı'nı geç farkedip okuyuşumdan olabilir.. Kim bilir..
Hayatta düşündüğünüzde aslında ne kadar kaçırdığınız, farketmediğiniz belki de önemsemediğiniz o kadar güzellik ve bilgi var ki.. Ne kadar almak ve yorumlamak istediğiniz size kalıyor tabi..
"Güzelliğin Tarihi", hatta " Çirkinliğin Tarihi beni çok etkilemişti.. Ortaçağ ve Rönesans Dönemi üzerine olan tarihsel kitapları da.. İnsanların bu denli tarihlerine ve sanata düşkünlüklerini ve belki 50-60 yıllık yazarlık zamanlarına sığdırdıkları bu eserleri düşününce bu Dünya'ya acaba bir eser bırakabilecek miyiz diye düşünmeden edemiyorum.. Sanırım hayır.. Sadece bilmek bile bir çabadır belki.. Ben öğrenmek ve görüş açımı genişletmek uğruna çabalamaya devam edeceğimi biliyorum..
Şunu da biliyorum ki hayat sadece profesyonel iş başarınızdan ibaret değil, çok ötesinde bir ileri görüşlülük ve çaba gerektiriyor..
"FOUCAULT SARKACI"
Umberto Eco’nun ikinci romanı Foucault Sarkacı (Il pendolo di Foucault), kısaca, bilimdışı gerici düşüncenin 500 yıllık tarihinin 500 küsur sayfalık bir serüvenidir. 14. yüzyılda Templier tarikatının çözülmesinden başlayarak dünya çapında tasarlanmış hayali bir entrikayı konu alan, entrika ile gerçeğin iç içe geçtiği bir gerilim romandır. Kitabın adını aldığı Foucault Sarkacı, adını Fransız fizikçi Léon Foucault’dan alan, ilk defa deneysel olarak Dünya’nın kendi ekseni çevresinde döndüğünü kanıtlayan sarkaç düzeneğidir. Bir sarkacın asılma noktası değiştiği halde salınımı değişmediğini gözleyen Foucault, yeterince büyük bir sarkaç harekete geçirildiğinde, bunun salınım düzeninin değişmeyeceğini, fakat yerin, yani dünyanın hareket edeceği kuramını geliştirmiştir.
Eğer dünya dönüyorsa, dünya ile birlikte sarkacı izleyen gözlemciler de dönecekler, buna karşın sarkacın salınım düzlemi hareketsiz kalacaktı. Bu nedenle sarkacın salınım düzlemi gözlemcilere göre yavaşça hareket ediyor gibi görünecekti. Gerçekte ise, gözlemcilerin dolaysız bir yolla izlemiş oldukları olay, dünyanın kendi etrafında dönmesinin bir sonucuydu. Düşünceleri ile toplumda büyük bir ilgi uyandıran Leon Foucault’ya imparator III. Napolyon, deneyini Paris’teki büyük kubbeli Panthéon binasında yapmasına izin vermiştir.
Foucault kubbenin ortasına 67 metrelik çelik telle 28 kg ağırlığında bir demir top asmıştır. Topun alt tarafına sivri bir uç takılarak, yere serili ince kum tabakasında, bu ucun bıraktığı izlerden yararlanarak, sarkacın salınım düzlemindeki değişimin gözlemciler tarafından izlenebilmesi sağlanmıştır. Bu tarihi deneyi izlemek için Pantheon’a büyük bir kalabalık toplanmıştır. Foucault’nun sarkacı hareket ettirmesinden bir saat önce, titreşim ve hava akımlarına engel olmak üzere, gözlemcilerin hareketsiz ve sessiz olmaları temin edilmiştir. Sessizce salınımına başlayan sarkacın salınım düzleminde, bir süre her hangi bir değişim gözlenmemiştir. Bu sessiz bekleyişin ardından gözlemciler, kumun üzerindeki izlerin yavaşça değiştiğini görmüşlerdir. Sarkacın salınım düzlemi gözle görünür biçimde dönmektedir. Bu topluluk, tarihte ilk kez dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğüne tanık olmuştur.
Foucault’nun 1851’de, bu deney sırasında Pantheon’a yerleştirdiği bu sarkaç hala aynı yerde asılı durmaktadır.
Kuzey Kutbu ya da Güney Kutbu’nda, bir sarkacın salınım düzlemi, altındaki dünya dönmeye devam ederken, yıldızlara göre değişmeden sabit kalacaktır. Tam turunu tamamlaması bir gün sürecektir.
Vincenzo Viviani, İtalyan matematikçi ve fizikçi. (1622-1703)
Foucault sarkacına benzeyen bir düzenekle benzeri bir deney, Foucault’dan iki yüzyıl önce 1661’de Galileo Galilei'nin asistanı olan Vincenzo Viviani tarafından gerçekleştirilmiştir.
Dünyadaki pek çok kurum, müze ve laboratuarlarda, Foucault sarkacına benzeyen sarkaçlar bulunmaktadır. Hatta Güney Kutbu’nda da bir Foucault sarkacı bulunur.
Dünya'daki pek çok kurum, müze ve laboratuvarlarda, Foucault sarkaçları bulunmaktadır. Hatta Güney Kutbu'nda da bir Foucault sarkacı bulunur. Türkiye'de Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi binasında, Ege Üniversitesi Rasathanesi'nde, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Gözlemevi'nde, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Gezegenevi'nde, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Bilim Deney Merkezi'nde, Trakya Üniversitesi TÜTAGEM giriş katında, Ankara'da MTA'ya bağlı müzede ve Isparta Belediyesi Halı Kilim ve Etnografya müzesi'nde Foucault sarkacı bulunmaktadır.
Bilkent Üniversitesi, Fen Fakültesi (ilk 2 resim).
Foucault Sarkacının Mekaniği
Yerkürenin döndüğü ancak dönen koordinat sistemde, Newton’un hareket yasası yeniden ifade edilerek ve sarkaç problemi çözülerek kanıtlanabilir. Sarkacın ucundaki m kütleli metal küreye etkiyen net kuvveti, F kuvveti eylemsiz koordinat sistemine göre, salınım düzlemi zamanla değişmemektedir. Sarkaç salınıma başladığında merkezcil kuvvet, öteleme kuvveti ve Coriolis kuvveti de çözüme dahil edilir ve zamana bağlı koordinatlar elde edilir.
Eylemsizlik ilkesi gereğince, sarkacın salındığı düşey düzlem sabit yıldızlara göre değişmez kalır. Bu nedenle Dünya saat yönünün tersinde dönüyorken, Dünya’dan bakan bir gözlemciye göre sarkaç saat yönünde dönüyor görünür. Hiç teleskoba gerek duyulmadan penceresiz kapalı bir odada bile presesyon periyodu ölçülerek sarkacın bulunduğu yerin enlem açısı ve sarkacın doğal periyodu ölçülerek Yerçekimi ivmesi daha doğru hesaplanabilir. Foucault’nun sarkacı ile birlikte, Dünya’nın dönüşü daha net görünür hale gelmiştir. Foucault sarkacı Dünya’nın döndüğünü ve dönme etkilerini gösteren önemli kanıttır.
Kitapla ilgili bir kaç küçük bilgi de vermek gerekirse, Umberto Eco bu kitabı 8 yılda yazmış. Yaklaşık 20.000 ciltlik bir kütüphaneden yararlanmış. Sevgili Şadan Karadeniz de 2 yılda çevirmiş. Hatta yetmemiş, sonuna bir sözlükçe ve oldukça yüklü bir dipnotlar kısmı eklemiş.
"Umberto Eco’nun Foucault Sarkacı’ndan Bir Bölüm"
Sarkacı o zaman gördüm.
Küre, koro yerinin tonozuna tutturulmuş uzun bir telin ucunda, devingen, eşzamanlı bir görkemle geniş salınımlar çiziyordu.
Dönümü telin uzunluğunun kareköküyle, yeryüzü zihinleri için usdışı da olsa, Tanrısal usla, tüm olası dairelerin çemberleriyle çaplarını zorunlu olarak birbirine bağlayan p sayısı arasındaki ilişkinin belirlediğini biliyordum -bu dingin soluğun büyüsü içinde kim olsa sezinlerdi bunu- böylece, kürenin bir kutuptan ötekine salınma süresi zamandan bağımsız ölçüler arasında gizemli bir elbirliğinin sonucudur: asılma noktasının birliği, soyut bir boyutun ikiliği, p sayısının üçlü niteliği, kökün gizli dörtgeni, dairenin kusursuzluğu arasında.
Asılma noktasının düşeyi üzerinde, tabanda, çekimi kürenin içinde gizli bir silindire ileten magnetik bir düzenin, devinimin sürekliliğini sağladığını da biliyordum: maddenin direncine karşı koyan, ama Sarkaç Yasası’na ters düşmeyen, tersine, bu yasanın kendini ortaya koymasına izin veren bir düzen; çünkü, boşlukta, genleşmeyen, ağırlıktan yoksun bir telin ucuna asılı, havanın direnciyle karşılaşmayacak, asılma noktasıyla da sürtüşmeyecek, ağırlığı olan herhangi bir maddi nokta sonsuza dek düzenli olarak salınırdı. (s. 15)
…
Bir konuşmayla silkindim; gözlüklü bir oğlanla -ne yazık- gözlüksüz bir kız arasında, kayıtsızca bir konuşma:
“Bu Foucault Sarkacı,” diyordu oğlan. “İlk deney, 1851’de, bir mahzende yapıldı, sonra Observatoire’da, sonra da Pantheon’un kubbesi altında; 67 metre uzunluğunda bir telle 28 kilo ağırlığında bir küre ile. 1855’ten beri de burada, küçültülmüş boyutta, şu kirişin ortasındaki delikten sarkıyor.”
“Peki, ne yapıyor, sallanıp duruyor mu öyle?”
“Dünyanın döndüğünü gösteriyor. Ama, asılma noktası sabit kalıyor …”
“Neden sabit kalıyor peki?”
“Çünkü, bir nokta… nasıl söylesem… tam merkez noktası, iyi bak, gördüğün tüm noktaların tam ortasında duran nokta, tamam işte o nokta -geometrik nokta- onu göremezsin, boyutları yoktur; boyutları olmayan bir şeyse ne sağa gidebilir, ne sola, ne aşağıya, ne de yukarıya. Demek ki, dönmez. Anlıyor musun? Noktanın boyutları yoksa, kendi çevresinde bile dönemez. Kendisi bile yoktur…”
“Ama dünya dönüyor.”
“Dünya döner, ama nokta dönmez. İster hoşlan, ister hoşlanma, böyle bu. Tamam mı?”
“Bu onun bileceği iş.”
Zavallıcık. Başının üstünde kozmosun biricik sabit noktası, panta rei’nin1 lanetinden kurtulmuş biricik şey duruyordu da, bunun kendisinin değil, Sarkaç’ın bileceği şey olduğunu düşünüyordu. Kızla oğlan hemen uzaklaştılar oradan; oğlan, olağanüstü şeylerin olabilirliğine karşı onu körelten bir el kitabıyla eğitilmiş, kızsa, uyuşuk, sonsuzun ürpertisine karşı duyarsız, ikisi de, Bir’le, En-Sof’la, Söylenemez’le karşılaşmalarının -ilk ve son karşılaşmalarının- ürkütücü yaşantısını belleklerine kaydetmeksizin. Bu kesinlik sunağının önünde nasıl diz çökmez insan? (s. 17-18) Umberto Eco
Kitabın arka kapağında şöyle yazıyor; Foucault Sarkacı bildiğimiz roman türlerinden hiçbirine benzemiyor. Onu bir bilim-roman veya Eco-roman olarak nitelemek belki daha uygun. Çok katlı, çok değişik düzlemlerde okunabilecek bir roman. Bu durum da romana değişik açılardan yaklaşmamıza olanak veriyor.
İrrasyonel düşüncenin 500 yıllık tarihinin şunca sayfalık serüveni; pozitif bilimin yanı sıra, uzantıları günümüze dek süregelen gizli bilimlerin, Ortaçağ'ı da kapsayan çok uzun zaman dilimi içinde bilim-büyü kardeşliğinin öyküsü. "Şükran Karadeniz"
UMBERTO ECO HAYATI
Umberto Eco (d. 5 Ocak 1932, Alessandria - ö. 19 Şubat 2016, Milano[1]), İtalyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür.
Dünya kamuoyunun gündemine Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi romanlarıyla giren İtalyan yazar, aynı zamanda Orta Çağ estetiği ve göstergebilim dalının ustalarındandır. Eco, 1971'de Bologna Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaya başladı. Yapısalcılık sonrası göstergebilim gelişmelerine önemli katkılarıyla tanınmaktadır. Eco, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Thomasçılık akımı ve bu akımın estetik anlayışı üzerine yaptı. Tarihçi, filozof, Orta Çağ uzmanı, James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış bir yazardır. Yazarın ilk romanı Gülün Adı 1980'de yayımlandı. 1962'de Torino Üniversitesi'nde doçent, 1969'da ise Floransa Üniversitesi'nde görsel iletişim dalında profesör oldu. 1971'de Bologna Üniversitesi'ne geçti ve 1975 yılında bu üniversitenin Gösteri ve İletişim Bilimleri Enstitüsü'nün başına getirildi.
Eco'nun çalışmaları 1960'ların ortasından itibaren avantgarde yapıtlara, kitle kültürüne yönelmiştir. Son dönemlerde ise, güncel olay ve olguları da ele alan çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar arasında edebiyat eleştirileri, tarih ve iletişim yazıları önemli bir yer tutmaktadır. Eco özellikle tarih bilgisiyle süslediği eserlerinde tam bir ustalık gösterir. Özellikle Baudolino adlı eserinde Bizans ve IV. Haçlı Seferi hakkındaki anlatıları sürükleyicidir. İstanbul'a geniş yer ayırdığı bu eserini yayınlamadan kısa bir süre önce 1998 yılında İstanbul'u ilk kez ziyaret etmiştir. Beş gün süren ikinci ziyaretini ise sanat tarihçisi Dr. Sedat Bornovalı eşliğinde 2013 yılında gerçekleştirmiştir.Bu ziyareti sırasında Boğaziçi Üniversitesi'nde yazar Orhan Pamuk ile bir söyleşiye de katılmıştır.
Roland Barthes'tan sonra, "ayrıntıların anlamı" ya da "ayrıntıların sosyolojisi" adı verilen bir anlayışın önemli köşe taşlarından birisi olan Umberto Eco'nun pek çok eseri Türkiye'de yayınlandı.
Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünya'nın ilk 100 entelektüeli listelerinde, 2005 yılında 2'nci, 2008 yılında 14'üncü sırada yer almıştır. Takma ismi Dedalus'tur.
Birkaç yıl boyunca kanser tedavisi gören ünlü düşünür, 19 Şubat 2016 tarihinde saat 22.30 sıralarında evinde yaşamını yitirdi. Umberto Eco ölmeden önce bir arkadaşına söylediği vasiyetinde "Ölümümden sonra 10 yıl boyunca benim adımı kullanarak etkinlikler düzenlemeyin" şeklinde bir istekte bulunmuştur.
UMBERTO ECO ESERLERİ
UMBERTO ECO, İtalyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür
Benim için yeryüzündeki keşfedilmesi gereken yerlerin dışında asıl keşfedilmesi gereken bu değerli bilim insanını mutlaka okumalı insan.. Hatta yapılması gerekn "50 şey" listenize lütfen "Umberto Eco" kitaplarını ekleyiniz..
Kendi sarkacınızı ve dengenizi bulduğunuzda, konumunuz, mevkiniz, yaşınız, yeriniz ne olursa olsun.. Dönüp dolaşıp kendiniz olacak ve kendinizi bulacaksınız..
Kimsenin kendi oluşturduğunuz dengeyi bozmasına izin vermeyin.. Ne diyorlar "Dünya yuvarlak ve dönüyor"..
Sezin Akça Bayar, Göz Hastalıkları Uzmanı, Okur.
Yine farkindaligi etkileyen gorus ve onerilerilerinizle bezenmis nefis bir yazi.. Tesekkurler ♡