top of page

Canım Hocam Prof. Dr. ZAFER ÖNER bizimle..

"MÜNİR BEY" İnceden Günceye Kitabı'ndan bir Alıntı..


Sayın Prof. Dr. Zafer Öner, Hacettepe Üniveristesi Tıp Fakültesi'nden ayrıldıktan sonra değerli çalışmalarına Başkent Üniversitesi bünyesinde devam etmektedir.

Bizler onu çok iyi ve değerli bir Genel Cerrah ve bilim uzmanı olarak tanıyoruz, aynı zamanda sayısız yazı ve kitap yazarıdır. Hayatım boyunca öğrenemeyeceğim doktorluğu, insan olmayı, samimiyeti ve dürüstlüğü kendisini tanıdığım yıllar içinde hayranlığım giderek artarak gözlemiş ve örnek almaya çalışmışımdır (-ki ne mümkün)..


Hocam iyi ki bizimlesiniz ve her daim imdadımıza koşuyor ve güzel birikimlerinizi bizlerle paylaşıyorsunuz..



MÜNİR BEY

Bizim Füsun'un, iki kişilik bir arabası var, markası "Smart" mı ne?

Çok şirin. İki kişilik.

Ama ben daha şirinini bizim Kilis'te, ta 1950'lerin sonuna doğru

görmüştüm.

O araba tek kişilik ve el yapımıydı. Sahibinin adı Münir'di. Kendi

imalatı idi, arabası...

Benim Kemaliye İlkokulundan çıkıp sağa dönüp, bir kenarında

türbe bulunan,

Odun Pazarı denen dar yoldan geçip, sağa ya da sola döndūğünüzde,

Cumhuriyet Caddesi'ne çıkardınız.

Bu cadde ta Ulucami'nin yanındaki Hükûmet Binası'nın önündeki Cumhuriyet Meydanı'ndan başlar, Karataş'ın oradaki aygır deposuna kadar giderdi.

O sıralarda Kilis'te at yarışları yapılırdı. Birinciliği alışkanlık haline getiren erkek atlarla dişiler bu deponun önündeki bahçede çift- leştirilir ve daha iyi nesiller elde edilmeye çalışılirdı. Bu çiftleşme yi kolaylaştıran kişiye de kıyakçı denirdi...

İşte bu el yapımı tek kişilik araç, Münir'in kumandasında, bu cadde boyunca bir aşağı, bir yukarı gider gelirdi.

O sıralarda at arabaları, atlar, eşekler, Rus yapımı motosikletler çoğunluktaydı ve tek tük de eski model Amerikan arabalarını görürdük, Cumhuriyet caddemizde.

Nal sesleri, at arabalarının çelik halka ile sarılmış tekerlerinin çıkardıkları seslerle karışırdı.

Bu el yapımı tek kişilik araca herkes yol verirdi.. Severdik Münir’i..

pek çok akıllıdan daha iyi ve zararsız olduğunu bilirdik.

Esmer tenli, tıknaz bir "yeni ergen'di Münir, o zamanlar..


Bu arabann motoru yoktu. Münlr, ağzı ve dili ile motor sesi çıkartırdı.

Yokuşa geldiginde motorun sesinden zorlandığını anlardınız;

adeta inletirdi motor sessini, yokuş aşağı giderken de vitesi boşa alır sessizce giderdi!

Münir arabasına soldaki tek kapısından girerdi, gerçek bir direksiyonu,

pompalı kornası, sinyalleri falan her şeyi vardı.

Tek kusuru, motorunun olmaması ve sadece bir kişilik olması

idi..

Geri geri giderek park etmesini seyre doyamazdım, tam park

edeceği aralığa cuk oturturdu arabasını...

Trafik kurallarına ve her türlü kurala tamı tamına uyardı...


Bir gün Münir arabasıyla kaza yaptı.

Ne olduğunu sorduklarında tekerinin patladığını söylemişti.

Unuttum; bir de tekerleri yoktu Münir'in arabasının, Münir arabasını sırtında taşırdı.

Kazada da Münir’in bacağı kırılmıştı..

Zaman zaman Kilis’ten çıkıp Antep’e kadar gittiği olurdu, Münir’in..

Tam elli sekiz kilometre..

Yolda tekeri patlar, benzini biter başına türlü belalar gelirdi, Münir’in..

Ayağında yara açıldığında; tekeri patlamış, susayıp acıktığında da benzini bitmiş olurdu, Münirciğin..

Ruhu acıyıp daha da sarsıntıya uğradığında, ya da kendini bilmez biri canını sıktığında, sıksa suyunu çıkarabilecekken o kişinin, hiç bir şey yapmaz, arabasını sırtlar, hafif ağlamaklı bir suratla çeker evine gider, birkaç gün yok ederdi kendini..

Kendi dünyasında kimseye zarar vermeden arabasıyla yaşayıp giderdi.

Hep geçiş üstünlüğü vardı Münir’in.. sevilip sayılırdı..

Hani derler ya “karıncayı ezmez” diye..

İşte o laf, Münir için söylenmişti sanki..

Asla hırsızlık yapmadı..

Asla rüsvet istemedi.

Kimsenin malında mülkünde gözü yoktu.

Kimsenin gözünü çıkarmadı.

Kimsenin canını almadı.


Bu idarecilik veya politika denen meslek, şan şöhret ve ikbal kapısı olmaya devam ettiği sürece ve biz idare edilenler bu nitelikleri kazananlar önünde iki büklüm, el pençe divan durmaya devam ettiğimiz sürece...

Hakkı huzur, "bal tutan parmağını yalar” gibi saçmalıklar devam ettiği sürece...

Hiçbir işte dikiş tutturamayan ya da kendi işinde tatmin olamayanların hedefi olmaktan çıkartılmadıkça, politika idarecilik, liderlik, şeyhlik, şıhlık; adı her neyse...

Hangi taraftan olursa olsun, kayırmacılık devam ettiği sürece...

Ve politika yani idarecilik yani yöneticilik dürüst ve şeffaf bir sisteme oturtulmadıkça...

"Mevla'm neylerse, güzel eyler” zihniyetini, her türlü idareciye yaftalayıp, onları neredeyse tanrı mertebesine çıkarttığımız sürece...

Bizlere huzur yok. Korku, endişe, üzüntü, kaygı...

İster üniversite olsun isterse herhangi bir kurum...

Bizlere, daha doğrusu benim gibi düşünen safdillere bu ülkede huzur yok...



Ya da hepimiz Münir gibi olacağız; arabamızı sırtımıza yükleyip, kurallara uyup başka şeylere de karışmayacağız... 

Bazen tekerimiz patlayacak, bazen benzinimiz bitecek...

Bazen günlerce, yol kenarına çektiğimiz motorsuz arabamızın
motorunu tamir edebilmek için çabalayıp duracağız...

Her zaman arabamızın bütün yükü sırtımızda...

Motorumuz yok, tekerimiz patlak!
Tıpkı MÜNİR BEY gibi!


06.03.2014, İNCEDEN GÜNCEYE, ZAFER ÖNER

2016- İnceden Günceye
2017- Umutla
2017- Düştüm Uzun İnce Bir Yola
2017- Giderken
2018- Yaşama Dair Denemeler
2019- Anlatamadım mı?
2019- Yapracık Yollarında Kurt Yesin Beni

Hocam tüm varlığınız için ve bize kattıklarınız için sonsuz teşekkürler..!!
Prof. Dr. Zafer Öner, Genel Cerrahi Uzmanı, Yazar, Tüm çocukların can babası..
187 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page