top of page

Prof. Dr. Mahmut Can Yağmurdur yazdı.. "Kültürel Yükseliş Bağlamında İçgüdü, İrade ve San'at.."

Yazarın fotoğrafı: NORTHWAYNORTHWAY

KÜLTÜREL YÜKSELİŞ BAĞLAMINDA İÇGÜDÜ, İRADE VE SAN'AT


Çok sevgili

Prof. Dr. Mahmut Can Yağmurdur, asistanlık yıllarımdan uzmanlığa kadar olan süreçte, bize abilik, cerrahlık, hocalık, mentorluk yapan Can Hoca'mız NORTHWAY ailesi ile olduğunuz için teşekkürlerimi sunuyorum.


KÜLTÜREL YÜKSELİŞ BAĞLAMINDA İÇGÜDÜ, İRADE VE SAN'AT


İçgüdü çoğu kez sezgiler ile karışan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Bir çok kişi, insanın karanlık yönünü iç güdülerine atfeder. Bu bir dereceye kadar haklı görülebilir. Ama yanıltıcı da olabilir. Bu durumda üç kavram insan varlığında bir kapalı devre sistem gibi birbirini bütünler şekilde ele alınmalıdır.

İçgüdü yaşamın devamı için türlerin ökaryotik hücrelerindeki genetik kodlarında kayıtlı bir dizi "itici gücün tezahürü" ile ortaya çıkan eylemselliktir. Bu eylemsellikte en dikkate değer unsur, kuşaklar boyunca aktarılan ve aynı türlerde aynı davranış örneklerinin varlığıdır. Bu davranış örnekleri steriotipik özellikler arzeder.
 Burada Homo Sapiens türünü de ayrı değerlendiremeyeceğimiz üç tane içgüdü dikkatimizi çeker. Bunları, üreme, hayatta kalma ve korunma olarak sıralayabiliriz. Tüm canlılar için geçerli olan bu üç olgu, biyolojik yaşamın devamlılığını sağlarken türlerin çeşitliliğinde ve her türün ayırdediciliğinde son derece önemlidir. Bununla beraber farklı türler arasında ya da bir türün farklı alt grupları arasındaki etkileşimde de belirleyici rol yüklenir. 

Bu anlamda kalıtsal, steriotipik ve kuşaklar boyunca aktarılan bu davranış biçimlerinin sorgulanamayan ama zorunlu, bir o kadar da belirleyici vasfı, içgüdü kavramının önemini ortaya koyar. Kanaatimce, bu noktada sorulması gereken en önemli soru, Homo Sapiens söz konusu olduğunda içgüdünün, kültür ile farkının ne olduğu problemidir. Zira dilimizde de "ekin" olarak yerleşmesini çok istediğim kültür kavramı, yine kuşaklar boyunca iletilen ve sadece insana özgü olduğu düşünülen bir realitedir. Kültürün oluşumunda insanın biyolojik varlığının kaçınılmaz bileşeni olan içgüdüsel davranışların rolü ve öneminin yadsınamaz olduğu noktada, ciddi etik ve estetik sorunlar karşımıza dikilmektedir. Bu bağlamda Homo Sapiens'in karanlık yönü ile yüzleşmekten kaçınmak günümüz uygarlığının krizlerine çözüm arayış gayretlerini anlamsız kılmakta, tozları halının altında süpürmek misali içgüdüselliği pragmatizmin hizmetine vermektedir. Bu durumda yukarıda bileşenlerini saymaya çalıştığım, yaşamsal önemi tartışılmaz içgüdü olgusunun, Homo Sapiens'teki tezahürünü diğer biyolojik türlerden farklı kılanın ne olduğunu düşündüğüm bu "ekin/"kültür" gerçeğidir. Görülüyor ki, biri biyolojik kökenimiizn üzerine inşa edilmiş olan "Sapiens" bileşenimizin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkan "kültür" gerçeği uygarlığımızı belki de en doğru tahminle 100 bin yıldır uygarlığımıza şekil vermeye devam etmektedir.


Kuşkusuz genetik mutasyonlar doğal seleksiyonla biyolojik varlığımıza, içgüdü bağlamında somtaik/yapısal karakterimize yön vermeye devam etmektedir. Diğer taraftan da biyolojik varlığımızdan taşra düşünemeyeceğimiz ekin/kültür bağlamında da toplumsal karakterimize yön vermektedir. Yani biyolojik evrim ve kültürel evrim, insan uygarlığını birlikte şekillendiriyor gibidir.

Diğer taraftan bu şekillendirmeye, coğrafya farklı açılardan da etki etmektedir. Bu konuya daha sonra değinmeyi düşünüyorum. Şu ana kadar bahsettiğimiz içgüdüsellik ve kültür kavramlarının yine türümüze özgü olan "irade ve idrak" ile etkileşimi üzerinde düşünülmeye değer bir diğer konudur. Kanaatimce işte tam bu noktada "insanın dikey kültürel yükselişi" başlamaktadır. Bu yükselişin ise "yatay kültürel varlığımızın" bir parçası olmaya başladığı noktada etik ve estetik kavramları, simge evrenimizin en güzel zenginliği olan san'at kavramı barış ve mutluluğun bir anahtarı olarak kültürümüzü ve uygarlığımızı anlamlı kılacaktır.


Zira temelinde biyolojik varlığımıza dair korkularımız ve endişelerimizin yattığı, kaçma ya da saldırma eylemlerimizi bunlara borçlu olduğumuz, biyolojik kalıtsal içgüdüsel varlığımızı o eşsiz nöroendokrin evrimimize borçlu olduğumuzu da bir bilimsel gerçektir.

Elbette bilgi edinime ve alışverişe-etkileşime-sahiplenme-empose etmeye dayalı yatay kültürel etkileşimleri de bir dereceye kadar yine bu eylem tarzına borçluyuz. Ancak dikey kültürel yükseliş, ancak irade ve idrak/kavrayış sayesinde olduğuna göre san'atın, içgüdüselliğin temelinde yatan (korkuya ve kaçmaya ki her ikisi de tahribkardır/savaşlarda çekilen orduların suları zehirlemesi-yangınlar çıkarmasını bir düşününüz) duygulanımlar ve yelemlere denetim sağlamayacağını iddia etmek mümkün değildir.

O halde irade sanat ile mümkündür ve dikey kültürel yükseliş yine san'at ile sağlanabilir diyebiliriz. San'at ancak bu sayede kültürel hale gelir ki bir toplumun ileriye doğru hem projeksiyonu hem vizyonu hülasa ön görüntüsü hatta umutları bu şekilde oluşur.



Rene Decartes'e atfedilen "Cogito Ergo Sum" sözünün bu şekilde anlamlandırılması bizlere daha geniş bir ufuk açacaktır düşüncesindeyim.

Yani, "idrak ediyorum o halde varım".. İdrak ve iradeyle, dikey kültürel yükselişini gerçekleştiremeyen toplumlar, evrensel kültüre entegre olamayacaklardır.
Bu yükseliş ise pozitivist ve rasyonalist eğitim programlarının bilim felsefesiyle ilintilendirilmesi ile mümkün olacaktır.
Ulusal kültürümüz açısından Türkiye Cumhuriyeti devrimlerini de bu eleştirel açıdan bakarak değerlendirmeliyiz. San'at salt bir zevk unsuru olarak ele alınmaktan öte bir dikey kültürel yükseliş olgusu olarak düşünülmelidir. Duygulanımların disiplinize olduğu toplumlarda ancak bu hedefe ulaşılabilecektir.

https://www.mecmuaistanbul.com/kulturel-yukselis-baglaminda-ic-gudu-irade-ve-sanat/#prettyPhoto Prof. Dr. Mahmut Can Yağmurdur, Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı, Serbest Hekim



    Prof. Dr. Mahmut Can Yağmurdur, 03.08.1967 Tarsus doğumludur. İlk, orta öğrenimini Mersin'de yapmıştır. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1991 yılında mezun oldu. Aynı üniveristenin Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'ndan 1996 yılında Genel Cerrahi uzmanlığını aldı. Özel sektör ve Sağlık bakanlığına bağlı eğitim araştırma hastanelerinde çalıştı. 2006 yılında Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda Genel Cerrahi doçenti oldu. 2011 yılında Cerrahi Onkoloji uzmanı oldu. 2015 yılında Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinde profesör ünvanını aldı. Bu üniversitede genel cerrahi anabilim dalı başkanlığı ve cerrahi tıp bilimleri bölüm başkanlığı yaptı. Halen Ankara'da serbest hekim olarak aktif cerrahi yaşantısına devam etmekte, başta onkoplastik meme kanseri cerrahi tedavisi olmak üzere çalışmalarını sürdürmektedir. Uluslararası indekslerde taralı dergilerde basılmmış 50'nin üzerinde yurtdışı yayın ve iki yüzün üzerinde yabancı ve yerli yayın ve tebliğler ile kitap bölümü yazarlığı da mevcuttur. Bu yayınlar uluslararası dergilerde 1000'in üzerinde atıf almıştır. En çok referans gösterilen ilk 6000 akademisyen içerisinde yer almaktadır. Klasik Türk Musikisi ile ilgilenmekte, klasik makamlarda beste çalışmalarını sürdürmektedir. Halen Mevlana Kültür ve Sanat Vakfı yönetim kurulu üyesidir. "Health World News" sitesinin düzenli yazarları arasındadır. Evli ve 1 kız çocuk babasıdır. İyi derecede Ingilizce bilmektedir. 

 
 
 

1 Comment


Sebnem Deniz
Sebnem Deniz
Nov 22, 2021

Ilgiyle ve keyifle okudum. Tesekkur ederim..

Like
Yazı: Blog2 Post

Ankara, Turkey

©2021, NORTHWAY tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page