top of page
Yazarın fotoğrafıNORTHWAY

Doç. Dr. Selçuk Sızmaz yazdı.. Neden Koşuyorum?..

"NEDEN KOŞUYORUM"



“Koşmasaydım Yazamazdım” Japon yazar Haruki Murakami’nin 2007 yılımda yayımlanan kitabıdır. Usta yazar 1980’lerde başlayan koşu merakının edebi kişiliğini nasıl şekillendirdiğini anlatmaktadır. Amacım Murakami’ye öykünmek değil elbette; bununla beraber, ben de koşmayı kendi penceremden sizinle paylaşmak isterim.

Koşu konusundaki – ne yazık ki çoğunluğa en hafif tabiri ile değişik gelen - merakımı bilenler, sohbeti mutlaka

"nasıl başladığıma" getirirler. O nedenle, ben de izninizle oradan başlamak isterim. Eğitim sistemimizin - başka örnekleri de az olmayan – adı güzel olmakla birlikte uygulama eksikliği yaşanan derslerinden birisi de Beden Eğitimi dersidir. Beden eğitiminin genel vücut sağlığının en önemli bileşenlerinden birisi olduğunu atasözü ne güzel anlatmaktadır oysa: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur”. Buna rağmen ilk, orta ve yüksek öğrenim hayatım boyunca bu derse taraflarca gereken önemin verildiğine şahit olamadım.


Yanlış okumadınız, yüksek öğrenimde de… Tıp fakültesinin ilk yılında da “not almak zorunda” olduğumuz beden eğitimi dersimiz vardı. Aslında, çıkış noktası ne kadar güzel, değil mi? Vücudunuzu eğitmeniz gerekiyor, çünkü yaşam boyu kullanacaksınız. Bu derslerden ben gereken heyecanı duyamadım, öte yandan bana duymam gereken heyecanı aşılayacak bir öğretmenim de olmadı. Belki de, beden eğitimi not alınması gereken bir ders olmamalıydı.


Ezcümle, ağacın eğilebileceği yaşı geçtiğimi düşünmekle birlikte, bu işte bir yanlışlık olduğunu hissetmem göz hastalıkları uzmanı olarak çalışmaya başladığım otuzlu yaşlarımın ilk yarısına denk gelir. Ben de – herkes gibi – bir spor salonuna kayıt olup orada bedenimi eğitmeye başladım; elektronik koşu bandı üzerinde “kardiyo” çalışması da buna dahildi. Bu tempo, çalışma hayatı el verdiği ölçüde, ağır aksak giderken bir gün evde akademik çalışmalara dalmışken çok bunaldığımı hissettiğimde aklıma gelen çözüm parka gidip koşmak olmuştu.


    İşte, kırılma noktası tam da burası oldu. Bundan sonrasında, çok keyif aldığımı fark ettiğim bu faaliyeti sıklaştırmam, bazı yakın arkadaşlarımın da aslında benzeri bir arayış içinde olduklarını anlamam, bunu daha ileri aşamaya taşıyıp maratonlara katılmaya karar vermemiz çorap söküğü gibi geldi. 

Bu girişten sonra, haydi gelin benim penceremden koşmaya 4N1K ile bakalım:

1. Ne zaman

Koşma bir alışkanlık haline geldikten sonra zaman kavramından bağımsız hal alıyor. Çünkü vücudunuz bunu sizden istiyor, size sinyaller gönderiyor. Koşmadığınız zaman bir suçluluk hissi içinizi kaplıyor.

Benim rutinim sabah 6.30 civarı. Yaz veya kış fark etmiyor. Tabi yaz aylarında Adana’da koşmak genel olarak çok zor, sabah çok erken saatlerde bile çok sıcak oluyor. Bunun dışında, akşam saatleri de çok uygun elbette; ancak, emek yoğun mesainin üzerine bazen zorlayıcı olabildiğini itiraf etmeliyim. Sabahın avantajı trafikten, kalabalıktan uzak kalabilmek ve kuş cıvıltılarını yaşayarak, doğanın kokusunu içinize çekerek koşabilmenizdir. Örneğin Adana’da Nisan ayında yeni açan portakal çiçeklerinin baş döndürücü kokusu ile koşabilmek için bir yıl beklemeye değer.

Sabah erken saatte kalkmak zor olmuyor mu dediğinizi duyuyorum. Özellikle, kış aylarında gün çok daha geç ağardığı için zor oluyor elbette; ancak yukarıda da yazmıştım, koşu sizi çağırıyor. Sabah koşulan tempolu bir koşudan sonra bütün gününüzü çok daha enerjik yaşayacağınızı da hatırlatmak isterim. Düzenli koşmak sizi yormaz, tersine günlük performansınıza olumlu katkı sağlar. Bunun dışında, zaman bulabiliyorsanız – elbette yaz ayları dışında – öğlen saatlerinde bile koşabilirsiniz. İsteğiniz olduğu sürece, zaman yaratmaya başladığınızı görmek sizi de şaşırtacak, öte yandan motivasyonunuzu artıracaktır.


2. Nerede

Sorular içinde cevabı en kolay olanı! Cevap çok basit: her yerde, "istediğiniz yerde"! Trafiğe dikkat ederek sokaklarda koşabileceğiniz gibi, parkları veya özel koşu parkurlarını da tercih edebilirsiniz. Elbette, yoğun yeşillik içinde koşmak hem motivasyonunuz hem de sağlığınız açısından olumlu olacaktır.

Yaşadığınız yerde zamanla siz de kendinize uygun rotalar ve parkurlar belirleyeceksiniz.

Bu konuda geliştirdiğim ve önemli olduğunu düşündüğüm bir alışkanlık da iş veya turistik, hangi amaçla olursa olsun, gittiğim şehirlerde koşmak; yurt içi ya da yurt dışı fark etmeksizin. Bu şekilde hem alışkanlığıma ara vermemiş (performansımı kaybetmemiş) oluyorum, hem de bulunduğum şehri çok daha kolay keşfetmiş ve tanımış oluyorum.

Özellikle de su kenarında bir şehir ise – örn: Şikago, Kopenhag, Londra, Budapeşte, İzmir ve tabi ki İstanbul - sabah uyanan şehrin suya yansıması zihninize kazınır.






Çok zor da değil, valizinize bir şort, bir tişört ve bir spor ayakkabı almanız yeterli; yükte hafif, pahada ağır bir hediye vermiş olursunuz kendinize. 


3. Nasıl

 Bu sorunun yanıtı çok kolay: ÖZGÜRCE! Tek yapmanız gereken trafiğe dikkat etmek. Ben müzik dinleyerek koşmayı tercih ediyorum. En önemlisi ise, koşunun "tefekkür" için çok uygun bir ortam olması. Tefekkür derin düşünme anlamına gelmektedir. 


Gerçekten de koşarken insan kendi içinde derinlere inebilmektedir; bu sayede çok konsantre bir şekilde düşünebilir. Günlük yaşamla ilgili pek çok sorunumu koşarken kafamda çözmüşümdür. Yapmam gereken işlerin organizasyonu, çalışmalarımın planlanması, konuşmalarım özellikle koşu sırasında şekillendirdiğim işlerdir. Uygun bir müzik kulağınızda, vücudunuz artık otomatikleşmiş şekilde ritmik adımları atıyor, kalbiniz uygun hızda kan pompalıyor haldeyken zihniniz kendi içinize döndüğünde istediğiniz derinliğe inmek sizin elinizde olacaktır.


    Büyük olasılıkla, spor sırasında salınan endorfin başta olmak üzere hormonlar ve çeşitli nöroiletimciler de zihinsel kapasitenizin ve konsantrasyonunuzun artmasını sağlamaktadır. 


4. Kiminle

İster yalnız, ister arkadaş(lar)la… Her ikisinin de kendine özgü iyi tarafları var. Yalnız koşmak, yukarıda anlatmaya çalıştığım şekilde, kendinizi keşfetmenize yarayacaktır. Arkadaş ile koşmak ise bu anlamda motivasyonu artırabilir. Özellikle sabah erken saat bazen insanın tembel doğasına yenik düşerek koşma fikrinden vaz geçmesine yol açabilir. Bu durumda programa başkalarının dahil olması caymaların önüne geçecektir. Grupla koşu sırasında sohbet etmek de koşarken konuşmanın zorluğuna bağlı olarak performans artırıcı etki gösterecektir.

Grup halinde koşmanın bana kazandırdığı bir alışkanlık da "maratona katılmak". Grubun bu yönde motivasyonu artırıcı bir etkisi oluyor. Ortak bir amaca hareket etmek yeni arkadaşlıkları ve var olan arkadaşlıkların pekişmesini sağlıyor.



5. Neden

"En önemli soruyu özellikle en sona bıraktım."



  "Koşuyorum çünkü hayatın kendisi bir koşu aslında. İnişleri, çıkışları, yol ayrımları, dönüşleri ile başından sonuna koştuğunuz bir parkurdur yaşam." 
     "Ne zaman başladığınızı biliyorsunuz, hızlanıyor ve yavaşlıyorsunuz, hiç durmaksızın koşuyorsunuz; yalnızca, ne zaman bitireceğinizi bilmiyorsunuz. 
  Veysel’in iki kapılı bir handa gece ve gündüz gittiği gibi… 
O halde… Neden duruyorsunuz hala! Sokaklar, parklar, kıyılar sizi bekliyor!


Doç. Dr. Selçuk Sızmaz; Göz Hastalıkları Uzmanı, Koşu sevdalısı, İyi bir eş ve baba, İyi bir dost
126 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


beratireis
May 09, 2021

Selçuk hocanın yazısında bahsi geçen nerede koşmalı kısmına katılamıyorum

Hava kirliliğinin yoğun olduğu ve ekzos gazları ile dahada kirlenmiş bir ortamda yani trafik akışının olduğu bir ortamda koşmanın zararlığı olacağı kanısındayım

Asistanlığım süresinde Kurtuluş parkının karşısında bir apartmanda oturduğum zamanlarda kliniğine gitmeden erken saatlerde kurtuluş parkında koşardım

ve bol oksijenden genzimin yandığını hissederdim

Çok güzel yazılmış akıcı zevkl ile okuduğum yazısı için Selçuk hocaya teşekkürler


Like
Yazı: Blog2 Post
bottom of page